İklim Krizi ve Gıda: Sürdürülebilir Gıda Sistemlerinin 5 Özelliği

Fazla

Yazar

Sanayi Devrimi’ni izleyen süreçte insanlık tarihi geri dönüşü mümkün olmayan bir yola çıkmış oldu. İnsan gücü yerini buhar gücü ile işleyen makinelere bırakırken gerçekleştirilen buluşlar ile üretim döngüleri derin bir dönüşüm yaşadı. Bu durum fosil yakıt tüketiminde ve ham madde kullanımında bir artışa sebebiyet verirken süregelen ekonomik düzenler de köklü bir değişimin merkezi haline geldi. Daha etkin ve hızlı şekilde işleyen üretim döngüleri insanlığın ihtiyaçlarını daha hızlı karşılamalarına ve yeni ihtiyaç setleri geliştirmelerine sebep oldu ve yaşam standartlarında artış görülmeye başlandı. Standartların yükselmesi ortalama insan ömrü süresinde ve nüfusta artışın önünü açarken hızla yükselen tüketim talebi ile bu dönüşüm üretim faaliyetlerinde ivmelenen bir hızlanma ile devamlılık gösterdi.

Ekosistemlerin bozulmalara uğraması, küresel yüzey sıcaklığında görülen artışlar ve bugün başta kırılgan kesimler olmak üzere Dünya’nın dört bir tarafında her canlıyı etkisi altına alan iklim krizinin temel sebepleri işte bu dönemde ve devamında görülen insan faaliyetlerine dayandırılmaktadır.

Üretim ve tüketim döngülerinde yaşanan bu gelişmeler, o dönemlerde bu şekilde isimlendirilmiyor olsa da, İnsan Çağı’na adım atılmasına sebep olmuştur. Bugünkü tanımı ile İnsan Çağı ya da diğer bir adıyla Antroposen; Sanayi Devrimi’nden günümüze kadar olan süreci kapsar ve insan faaliyetlerinin Dünya üzerindeki etkilerinin göz ardı edilemez düzeye geldiği bu yakın geçmişi ifade eder.

İklim Krizinin Yakın Geçmişi

Daha yakın geçmişe, son birkaç yıla, bakıldığında bu yoğun kaynak kullanımı ve küresel krizler konusunda çarpıcı veriler ile karşılaşılmaktadır. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (The Intergovernmental Panel on Climate Change – IPCC) tarafından Mart 2023 tarihinde yayınlanan 6. Değerlendirme Raporu’na göre insan aktiviteleri kaynaklı emisyonlar sebebiyle küresel yüzey sıcaklığı 2011-2020 yıllarında 1850-1900 yıllarına kıyasla 1.1°C artmıştır.

Küresel ortalama sıcaklık artışının Sanayi Devrimi öncesi sürece kıyasla 2°C’yi aştığı durumda insanlığı bekleyen yıkıcı sonuçlar olduğu düşünüldüğünde bu artış acilen harekete geçilmesi ve alınan aksiyonların bütünsel, adil ve ölçeklenebilir bir zemine oturtulması gerektiğini gözler önüne sermektedir. 

Mevcut üretim ve tüketim senaryolarına bakıldığında Küresel Ayak İzi Ağı (Global Footprint Network) tarafından yapılan çalışmalar son yıllarda kaynak tüketiminin arttığına işaret ederken insanlığın 1.7 Dünya varmış gibi yaşadığını ortaya koymaktadır. Bu ağ; her yıl yoğun insan faaliyetleri sonucu artan kaynak kullanımı sebebiyle Dünya’nın bir yıl için sunmuş olduğu kaynakların o yıl hangi tarihte tükendiğini hesapladığı bir sistem geliştirmiştir. Bu hesaplama sonucu açıklanan tarih, Dünya Limit Aşım Günü olarak bilinmektedir ve 2023 yılı için 2 Ağustos gününü işaret etmektedir. 

İklim Krizi ve Gıda Sistemleri

İçinde bulunduğumuz bu değişimler döneminin ve mücadele ettiğimiz iklim krizinin olumsuz etkilediği en önemli alanlardan biri de gıda endüstrisi olmuştur. Tarımsal faaliyetlerde insan gücü ihtiyacı azalırken kırsaldan kente yaşanan göçler ve günden güne artan yaşam kalitesi sebebiyle kaydedilen nüfus artışı mevcut gıda üretimi ve tüketimi süreçlerini derinden etkilemiş, gıdaya duyulan talebi artırırken yeni tarım uygulamalarının da önünü açmıştır.  

Artan ihtiyacı karşılamak üzere tarımda makineleşme görülürken gelişen teknoloji ile birlikte tarım faaliyetlerinde inovatif uygulamalar da baş gösterdi. Tarımda insan gücü yerini makinelere bırakırken gerçekleşen bu icatlar üretkenliği artırdı ve çiftçilerin eski dönemlere kıyasla çok daha büyük arazilerde tarımsal faaliyetlerini sürdürmelerinin önünü açtı. Bu süreçte tarımda kimyasal kullanımı da yadsınamaz bir yükselişe geçti ve sentetik gübre ve ilaçlama çalışmaları da Sanayi Devrimi sonrasında artış gösterdi.

Ürün yetiştirmede izlenen yeni yöntemlere ek olarak su kanalları ve yollar gibi ulaşım ağında yaşanan gelişmeler de tarımsal faaliyetlerin güçlenmesine ve üretimde daha az ihtiyaç ile daha fazla ürün yetiştirilmesine olanak sağladı. Ulaşım sistemlerindeki bu gelişmeler aynı zamanda yerel gıda tüketimlerinden gıda ticaretine ve sanayileşmesine giden yolda önemli bir etki yarattı. Bu durum çiftçilerin kendi tüketimleri için ürün yetiştirdiği senaryodan ürünlerin pazarda bir karşılık bulmak ve çiftçilere maddi gelir sağlamak adına yetiştirildiği yeni bir döneme geçilmesine sebep oldu; çiftçiler, gelir seviyelerini yükseltecek olan mahsullerin yetiştirilmesine odaklanarak belirli ürün gruplarında uzmanlaşmaya başladı. 

Tarımsal faaliyetlerde değişen bu yaklaşım çiftçilerin getirisi yüksek mahsullere yönelmesi ve bu sebeple monokültür olarak adlandırılan geniş tarım arazileri üzerinde tek tip ürün yetiştirme çalışmalarının başlamasına sebep oldu. Bu durum biyoçeşitlilik kaybına yol açarken mahsullerin ve arazilerin dayanıklılığını azalttı ve tarımsal faaliyetleri hastalıklara karşı savunmasız bir hale getirdi. 

Daha az insan ve iş gücü ile daha fazla ürün elde eden ve bu sayede daha verimli ve kapasitesi yüksek bir üretim gözlenen sektörde üretim fazlalığı ve atık oluşumu gibi sonuçlar da görülmeye başlandı. Teknolojik gelişmeler ile daha fazla işleme ve paketlemeye maruz kalan gıda sektöründe farklı atık kolları ve sebepleri de meydana geldi; üretici ve tüketici arasına eklenen bu adımlar tüketicilerde gözlenen davranış değişikliğini pekiştirdi.

Hali hazırda artan üretim karşısında tüketime daha hızlı şekilde yönelen tüketicilerde gıdanın rengi ve şekli gibi kozmetik kaygılar oluşmaya başladı ve bu durum atık oluşumunun ivmelenmesi ile sonuçlandı. Bununla birlikte seri üretim ve dağıtım uygulamaları gelişirken ticari kaygılar sebebiyle bu adımlarda gözlenen stoklama ve depolama gibi durumlar da atık oluşumunda etki sahibi faktörler arasında yerini aldı. 

Bu zincirleme değişim döngüsü insanlığın, hem direkt hem de dolaylı yoldan bugün mücadele ettiği gıda krizi ile yüzleşmesine sebep oldu. 

Gıda Kaybı ve İsrafının İklim Krizi ile Mücadeledeki Önemi

Merceği biraz daha daraltıp gıda sistemlerinin kaynak kullanımı ve küresel ısınma ile bağlantısına baktığımızda gıda israfının azaltılmasının küresel ısınmayı sınırlamak adına atılması gereken ilk adım olduğunu görüyoruz. İklim çözümleri geliştirmek adına bir kaynak sunmak amacıyla kurulan ve kar amacı gütmeyen kuruluş Düşüş Projesi (Project Drawdown); iklim krizi ile mücadele etmek adına geliştirilen çözümleri inceleyerek alınan aksiyonların küresel sıcaklık artışını 1.5 ve 2°C’de sınırlaması durumunda  önlenecek olan eş değer karbon miktarını hesaplamaktadır. Bilim insanları ve araştırmacıların katılımı ile oluşan bu yapı, 90’dan fazla teknolojiyi derinlemesine inceleyerek elde ettikleri analizler sonucu her iki sıcaklık grubu için birbirinden çeşitli alanlarda alınan aksiyonların olası etkilerini bir çözüm seti olarak sunmaktadır.  

Bu araştırma sonuçlarına göre küresel sıcaklık artışını 1.5°C’de tutacak şekilde çeşitli sektörlerin aksiyon alması ile en yüksek emisyon azaltımının gıda kaybı ve israfının önlenmesi ile olduğu görülmektedir. Bugün Dünya genelinde insan tüketimi için üretilen her 3 gıdadan 1’inin çöpe gittiği bilinmektedir. Çöpe giden bu gıda yalnızca son ürünün israf olması değil; aynı zamanda gıdanın üretildiği toprağın, üretimde kullanılan suyun ve insan gücü de dahil olmak üzere diğer kaynakların, taşıma ve paketleme gibi adımlarda kullanılan enerjinin ve materyallerin ve sonraki süreçlerde harcanan diğer kaynakların da çöpe gitmesi anlamına gelir. 

Gıda Kaybı: Gıdanın üretim, hasat ve depolama, işleme, paketleme veya taşıma gibi hasat sonrası adımlarda meydana gelir. Yaygın olarak düşük gelirli ve kırılgan yapıya sahip ülkelerde tarımsal süreçlerde karşılaşılan zorluklar ve altyapısal eksiklikler sebebiyle yaşanmaktadır.

Gıda İsrafı: Gıdanın tedarik zincirinin bireysel tüketicilere temas eden adımlarında tüketim ile sonuçlanmaması ve çöpe atılması sebebiyle oluşur. Çoğunlukla yüksek gelirli ülkelerde görülmektedir çünkü bu bölgelerde gıda bolluğu ve ucuzluğu mevcuttur. 

Üretim aşamasından bireysel tüketici adımına kadar küresel çapta yaşanan gıda kaybı ve israfı; süreç boyu kullanılan kaynakların da israf edilmiş olması ve gıda atıklarının sürdürülebilirlik perspektifi ile yönetilmemesi sebebiyle çevresel, sosyal ve finansal anlamda olumsuz etkilere sebep olmaktadır.  

Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UN Environment Programme – UNEP) tarafından 2022 Ekim ayında yayınlanan Emisyon Açığı Raporu 2022’ye göre gıda sistemleri küresel sera gazı emisyonlarının 3’te 1’ini oluşturmaktadır. Aynı rapora göre, küresel ısınmayı 1.5°C’de sınırlandırmak için 2030 yılına kadar mevcut sera gazı salımının %45 oranında azaltılması gerekmektedir. Gıda sistemlerinin sebep olduğu çevresel etki göz önüne alındığında bu alanda yapılacak iyileştirme ve onarımların, sahiplenilecek sürdürülebilirlik perspektifinin, 1.5°C’lik hedefe ulaşmak adına büyük bir etkisi olduğunu söylemek mümkün.   

Sürdürülebilir Gıda Sistemleri Nedir?

Sürdürülebilir gıda sistemleri; gıdanın üretiminden işlenmesi, paketlenmesinden dağıtımına ve farklı kanallar aracılığıyla tüketiciye ulaştırılmasından son olarak tüketim sonrası oluşan atığın değerlendirilmesine kadar tedarik zincirinin tüm adımlarında meydana gelen çevresel, sosyal ve finansal etkinin gözetildiği; tüm süreçlerin başta kırılgan kesimler olmak üzere herkesin besleyici, güvenli ve yeterli miktarda gıdaya erişiminin sağlanacağı şekilde adil bir düzen içinde yürütüldüğü sistemlerdir. Bu tanımı gereği sürdürülebilir gıda sistemleri:

1. Paydaş katılımı ve bütünsel yaklaşım temellidir: 

  • Tedarik zincirinin tüm paydaşlarının katılımı ile mümkündür; kurumsal ve bireysel aksiyonlara ek olarak regülasyonlar ile desteklenen sistemlerdir. 
  • Çevresel, sosyal ve finansal olarak faydalı, sağlıklı ve güvenilir sistemlerdir. 

2. Verimli, uyumlu ve dayanıklı yapılardır: 

  • Su, toprak ve enerji gibi kaynakların verimli kullanımını temel alırlar. 
  • İklim değişikliği gibi değişimler karşısında dayanıklıdır ve adaptasyon yeteneği yüksektir. 
  • Bölgesel olarak elverişli tarım uygulamaları ile gerçekleşir; ekonomik beklentilerden öte toprak ve iklim uyumlu süreçlerin adaptasyonunu gerektirir. 

3. Adil kalkınma sağlar: 

  • Başta kırsal kesimler ve çiftçiler olmak üzere düzenli şekilde ekonomik gelir kazanımı sağlayan geçim ve kalkınma kaynaklarıdır. 
  • Ticarette adil bir yaklaşıma sahiptir ve gıda ithalatını yerel üretimini destekleyerek dengeler. 

4. Toplumun her kesimini adil şekilde kapsar:

  • Toplumun her kesimden üyesinin güvenilir, besleyici ve yeterli gıdaya erişimini sağlar. 
  • Gelecek nesillerin kaynak ihtiyacını gözeterek işler. 

5. Bütünsel atık yönetimi kurgusuna sahiptir:

  • Tedarik zinciri boyunca oluşan gıda kaybı ve israfının çevresel, sosyal ve ekonomik fayda odağıyla döngüsel ekonomiye kazandırılmasını gözetir.

Bu beş özelliğin gözetilmesi ile kurulan sürdürülebilir gıda sistemleri; gıda krizinin önüne geçerken gıdanın çevresel etkisinin azaltılması ve bu sayede iklim krizi ile mücadele edilmesini sağlar; yerel toplulukların refah seviyesini yükseltirken küresel açlığın etkin şekilde ortadan kaldırılmasının önünü açar. Bu yaklaşımın benimsenmesi yoluyla 2030 yılına kadar Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’na paralel şekilde gelişme kaydedilebilir.  

Beğen ve Paylaş

Yorum Yaz

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yorumlar

  1. insanların ihtiyaçlarının karşılanmasını amaçlarken bu ihtiyaçların karşılanmasını gelecek nesillerin ihtiyaçlarını da dikkate alarak yapma ve oluşumu kaynağında azaltarak çevresel sosyal ve ekonomik olarak fazlayı yararlı kılma girişimleriniz için tebrik ediyorum 👏

Gelin birlikte fazlayı faydaya dönüştürelim.